12 Ekim 2009 Pazartesi

Sizin için denedim!


Aslında yalan. Tamamen kendim için denedim ama sizinle de paylaşmak istedim. Finlandiya'da mutlaka Ren Geyiği yemelisin dediler. Otelin yakınlarında bir restoran bulduk. Lappi Ravintola. Dışarıdan bakıldığında minicik bir yere benziyor. Tamam çok kocaman değil ama yine de kapıdan içeri girer girmez ben nereye geldim diyorsunuz. Höydörö höydörö içeri dalarkeeeeen hello dedi bir ses. O an tahtaya beyaz tebeşirle yazılmış yazıyı gördüm. Masa için bekleyiniz. Adam o sırada ne istiyorsunuz tarzı birşey dedi. Ren Geyiği yemek için geldik dedik. Kocaman bir defter çıkardı ve boş masa olup olmadığına bakmaya başladı. Beni izleyin dedi sonra. Peşinden gittik. Nerden geldiniz dedi, Türkiye dedik. Kitaplık gibi birşey baktı baktıııı... Menü listesiymiş o. Daha doğrusu dillere göre menülermiş. Türkçe yok tabii. İngilizce menü versek olur mu dedi. Tamam dedik ve geçtik yerimize. Sanki bir dağ evindeydik. Her taraf ahşap, odun... Çok fazla anlatmayacağım, mekanın linkini ekliyorum zaten. Tam olarak yediğimiz şey buydu: "ORIGINAL SAUTÉED REINDEER Served on mashed potatoes with lingonberries." Yanında ekmek de istedik. İnce hamurdan yapılmış malzemesiz pizzalar geldi. Yağlı ve sıcaktı. Tadı da fena değildi. Şarap da aldık. Onun adını hatırlamıyorum ama çok güzel bir ortamda çok güzel bir akşam yemeği yedik. Siteden 2 görsel seçtim, biri yediğimiz yemek. Diğeri de mekan...
http://www.lappires.com/index.html

Bodom! Lake Bodom!

Finlandiya'ya gelindiğinde görülmeden gidilmemesi gereken bir yer var. Bodom Gölü. Children of Bodom sağolsun, ezberletti bize bu yeri. Her zamanki gibi zor bulduk gölü. Sondan başladım yine. Espoo'ya trenle gittik. Yolda lapa lapa kar yağmaya başladı. Biraz erkenmiş kar yağması için. Espoo'ya geldik. 86 numaralı otobüse binmemiz lazım ama durağı bulamadık bir türlü. Kime sorsak ürkek ürkek bakıyordu. Zar zor bulduk ve yola koyulduk. Şoföre haritada inmek istediğimiz yeri gösterdik. Gelin görün ki adam bizi dağ başında bir yerde indirdi. Müze dediğimizi sanmış meğersem. Öylece kalıverdik yolun ortasında elimizde haritalarla. Dönüş yoluna düşelim dedik. Birkaç durak geri gitmemiz lazım ama yol o kadar boş o kadar sapa ki... Yaklaşık 20 dakika ne bir araba ne bir otobüs geçti. Neyse birkaç denemeden sonra bulduk gölü. Hemen birkaç fotoğraf çektik. Hemen dönmek istiyorduk çünkü epey üşümüştük. Göle de o kadar yaklaşmışız ki, hava uygun olsa girip yüzeceğiz...
Yola çıkıp otobüs beklemeye başladık yine. Ben yerimde duramıyordum artık. Zıp zıp zıplamaya başlamıştım. Bir yandan da sabah hazırladığım yiyeceği tırtıklıyordum. Burnum kıpkırmızı, parmaklarım donmuş... Harika bir deneyimdi gerçekten de. Ha unutmadan, Bodom Gölü hakkında yaşananları bilmeyenler için: http://murderunsolved.com/murder-unsolved/lake-bodom-murders-unsolved-in-finland
Ayrıca bu da benden olsun... Children of Bodom - Lake Bodom http://www.youtube.com/watch?v=i9NdhSbtTDc