31 Ekim 2009 Cumartesi

11. İSTANBUL BİENALİ "İnsan Neyle Yaşar?" (Bölüm II)

Dün gezdiğim bienalin ikinci yazısında (ilk yazı burada), kadın ve kadının yaşamındaki zorlukları irdeleyen 3 eserden bahsedeceğim.

Bunlardan ilki, İnci Furni'nin Ruh eseri. Rehber bu eserle ilgili şunları demiş:
"...Pamuk üzerine yaptığı resimler, Orta Doğu'daki kadınların yaşamlarına dair güncel stereotipleri duyarlı bir şekilde yakalıyor. İdeal Türk kadınının yapıbozumuyla ilişkilenen hilal ve yıldız resimleri, başörtülü ve başörtüsüz popüler kadınlar, siyasi meselelerin provokatif illüstrasyonları, efsaneler ve reklamlar, toplumun kural koyucu söylemine meydan okuyor. Dini, ataerkil ve heteroseksüel klişeleri aşırıya götürerek, Furni eğlenceli ve ilişkisel bir sembolik düzensizlik alanı açıyor"

İnci Furni'nin Ruh eserinden detay fotoğrafları çekmiştim, ama makinadan aktarırken bir sorun yaşadık ve o fotoğraflar artık yoklar. Aklımda kalan şekliyle size bir kaç örnek vereyim.. Orta kısımda, arabesk şarkıcısı Bergen'in resmi var. Bergen'in yüzü kocası tarafından atılmış kezzap ile yanmıştı hatırlarsınız. Kadına şiddetin bu çarpıcı imgesi mükemmel. Hemen üzerinde Bülent Ersoy illüstrasyonu var. Bülent Ersoy'un üzerinde eşcinselliğin simgesi gök kuşağı resmedilmiş. Bu dörtlünün sol alt kösesinde bir sıçrama tahtası üzerinde, aydın türk kadınını simgeleyen 4 döpiyesli kadının arkasında bir güneş görüyoruz. Bu aslında Cumhuriyet'in kabul görme sürecinde, kadınlara hak vererek (Avrupadan bile önce) Cumhuriyet'in halk arasında kabulü açısından kadınların bir sıçrama tahtası olduğunu betimliyor. (Benim bu esere karşı yorumum ise şöyle; Atatürk kadınlara gerçekten hakları vermeyi düşünüyordu. Zira savaşta yan yana savaşan kadınların erkeklerden daha düşük haklara sahip olması mantıkla örtüşmezdi. Ama bu, kabul görmesinde "etkili" olmuş olabilir. Amaç değil sonuç olarak yaklaşıyorum.) Pek tabii, bu yapıtta, bir çok da çarşaflı ve tesettürlü kadın resmedilmiş, çok daha ironik olarak. Kadının Cumhuriyet döneminde öne çıkarılmasına karşın, daha sonraları, geri çekilme çabasını acı olarak izleyebiliyoruz.

Sırada, Nilbar Güreş'in Bilinmeyen Sporlar eserleri var. Rehber şunu demiş:
"Bilinmeyen Sporlar (2008-09) adlı kolaj, desen ve fotoğraf toplamı, ev içini bir muhalefet alanı olarak korumanın farklı bir yolunu gösteriyor. Bu dizide kadınlar, evi temizleyerek ve kendilerini güzelleştirerek vakit geçiren domestik transseksüeller olarak gösteriliyor. Güreş, bir spor salonunda üç performans düzenlemiş ve burada, kadınların gerçekliğini sinsice yıkan fotoğraf triptikleri için, çizimlerinden alınma fikirleri yeniden canlandıran kadınlarla çalışmış. Ağda, saç yapma ya da elektrikli süpürgeyle toz alma gibi, tipik kadın işleri olarak algılanan estetik fetişizmler ve uğraşlar, takıntılı bir şekilde sunuluyor. Evde olmayan, çalışan koca için bedenini hazırlamak, cinsel istismar ve aile içi şiddetle ilgili tehdit edici ve acı verici çağrışımlar doğuruyor."
Bunu ben "sokakta hanımefendi mutfakta aşçı yatakta fahişe" olmak gerekliliği(!) ile bağdaştırdım.Bu kolajlar çok acıydı aslında. Daha detaylı bir örneği sağ tarafta görebilirsiniz.(Resmin üzerine tıklayın)





Sonuncu ve bienaldeki en eğlendiğim es
er, bir film gösterimi. Dünki yazımda Çeşme eseri ile bahsettiğim Canan Şenol harika bir animasyona imza atmış: İbretnüma

İb
retnüma için rehber notu şöyle:
"İbretnüma (2009) adlı animasyonlu videonun baş karakteri, güneydoğu Anadolu'da yaşayan fakir bir ailenin inanılmaz güzellikteki kızı. Filmin hikâyesi eski halk masallarını çağrıştırıyor, anlatı tarzı da Binbir Gece Masalları'na benziyor, ama laik değerlerle ahlaki muhafazakârların ve kurumsal dinin yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan duyarlılıkları arasında gidip gelen gerilimlere boğulmuş Türk toplumunda kadının çağdaş bağlamını konu ediniyor. Anlatı, baş karakterin hayatı aracılığıyla evlilik ve aile kurumlarının baskıcılığını, kadın bedeninin siyasal ve dinsel bir meta haline getirilmesini; kadın güzelliği kavramının, oryantalistleştirmenin ve tüketim sömürüsünün topos'u olarak kullanılmasını sorunsallaştırıyor. Videoda çoğu orijinallerinden uyarlanmış ve kolajlı parçalarla birleştirilmiş klasik Osmanlı minyatürlerini ve hat sanatını andıran zengin bir görsel dağar kullanılıyor."


İbretnüma, karagöz hacivat oyunu gibi anime edilmiş. Hikaye güzeller güzeli kızın acı hikayesi bölümler halinde gösterilmiş. Hikayenin acısı, kadının susmasından ibaret. Kadın hiç ses etmiyor, evlen diyorlar evleniyor, korkusundan susuyor, başına gelenleri hep gizliyor. Sonra kızlarını da böyle "eğitiyor". Cehalet korku ile birleşince nesillere aktarılan felaketler zinciri göz önüne seriliyor. Bienal'in en çarpıcı eseri İbretnüma'yı muhakkak izleyin. Hatta diyebilirim ki, sadece İBRETNÜMA İZLEMEK İÇİN bile gidilir.


Bölüm 3'de size geri kalan bir kaç beğendiğim eserle beraber, bienal hakkında sonuç olarak ne düşündüğümü yazıyor olacağım. Görüşmek üzere.
B.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Selamlar
Bir sonraki yazıyı merakla bekliyorum.
Eğer ilginizi çekerse bu da benim blogum seyyardunyam.blogspot.com
Sevgiler

Yorum Gönder